+90 (506) 253 60 66
bilgi@balabanhukuk.com.tr
HEKİMİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUĞU

HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

Bu makalemizde günümüzde sıkça karşılaşılan hukuki sorunlardan bir tanesi de, hekimin hatalı uygulama yapması ya da hiçbir uygulama yapmaması gibi durumlarda meydana gelen zararın tazminidir. Bu tür durumlarda hekimin hem hukuki hem de cezai sorumluluğu bulunmakta olup, makalemizde ayrı başlıklar altında incelenecektir.

HEKİMİN HUKUKİ SORUMLULUĞUNUN KAPSAMI NELERDİR?

Hekim ile hasta arasındaki ilişki hukuk düzenimizde vekalet ilişkisi olarak kabul edilmektedir. Yargıtay 13.HD nin 2013/24241  E-2013/23878 K. Sayılı hekimin sorumluluğu konulu kararında “…             davacı ile davalı arasında vekil-müvekkil ilişkisi mevcut olup, davadaki talepler vekillerin vekalet görevini ifada özen borcuna aykırı davrandıkları iddiasına dayalı bulunmakla, uyuşmazlığa vekalet hükümleri uygulanmalı ve doğal olarak, uyuşmazlığın da bu çerçevede değerlendirilmesi gerekir.” Şeklinde düzenlemede bulunmuştur.

Yargıtay’ın yerleşmiş kararları gereğince hekim, tedaviye yönelik vekalet görevini yerine getirirsen sonuçtan sorumlu olmamakla birlikte, bu sonuca ulaşmak için yaptığı her işlem ve girişimden en hafif kusuru olsa dahi sorumlu olacaktır.

Hasta Hakları Yönetmeliğinde açıkça düzenlendiği üzere hastanın;

·         Adalet ve hakkaniyete uygun olarak sağlık hizmetlerinden faydalanma,

·         Bilgi isteme,

·         Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirme

·         Personeli seçme, tanıma ve değiştirme,

·         Öncelik sırasının belirlenmesini isteme,

·         Tıbbi gereklere uygun teşhis, tedavi ve bakım isteme,

·         Tıbbi gereklilikler dışında müdahaleyi kabul etmeme,

·         Tıbbi özen gösterilmesini isteme hakkı gibi hakları bulunmaktadır.

Hekim ve diğer sağlık personelleri görevlerini yerine getirirken genel kanun kuralların yanı sıra bu hakların yerine getirilmesinden de sorumlu olacaktır. Hekimin tüm bu sorumluluğu kapsamında, en hafif kusurunun bulunması halinde maddi-manevi tazminat borçlusu konumuna gelecektir.

 

HEKİME KARŞI AÇILACAK DAVA TÜRLERİ NELERDİR?

Yukarıda yaptığımız açıklamalar neticesinde hekimin kusurlu olduğu düşünülüyor ya da yapılan şikayet neticesinde tespit edilmiş ise maddi tazminat, manevi tazminat ve destekten yoksun kalma tazminatı gibi dava hakları doğmaktadır.

Maddi Tazminat; Hekimin görevini gereği gibi   yapmaması sebebi ile doğmuş maddi kayıpların tazminini içermektedir. Bu zararlar işgücü kaybı, tedavi masrafı gibi zararları içermektedir.

Manevi Tazminat, hastada yanlış uygulama ya da hiç uygulama yapılmaması sebebi ile meydana gelen zarar sebebi ile çekilen acı ve ıstırabın tazmini amacı güdülmektedir. Eğer kusur sebebi ile ölüm gerçekleşmiş ya da meydana gelen zarar 1.derece aile fertlerini de üzmüş ve acı çekmesine neden olmuş ise, bu kişilerin de manevi tazminat hakları doğmaktadır.

Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, hekimin kusuru ile hasta yaşamını yitirmiş ve geride kalanlar vefat edenin maddi desteğini yitirmiş ise destekten yoksun kalma tazminatı konulu dava hakları doğmaktadır.

 

HEKİMİN SORUMLULUĞUNA DAYANAN TAZMİNAT DAVALARINDA GÖREVLİ VE YETKİLİ MAHKEME NERESİDİR?

 

Hekimin çalıştığı hastanenin üniversite hastanesi, devlet hastanesi gibi idari kimliği olan bir hastane ise davanın İdare Mahkemesinde açılması gereklidir. Zira İYUK un 2. Maddesinin b fıkrasında idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtelif olanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idare mahkemesi görev sınırı içerisinde olduğu kabul edilmiştir. Bu durumda yetkili mahkeme yine İYUK nun 36 maddesi gereğince zararın doğduğu yer mahkemesidir.

 

Hekimin çalıştığı hastanenin özel hastane olması halinde yetkili mahkeme, fiilin işlendiği yer mahkemesi olmakla birlikte, görevli mahkeme Tüketici Mahkemesidir. Yargıtay 20.HD nin 2016/2272 E-2016/5721 K. Sayılı kararında; hekim ile hasta arasındaki ilişkinin vekalet ilişkisi olduğu ve 6502 sayılı Kanun uyarınca görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğu düzenlenmiştir.

 

HEKİMİN SORUMLULUĞUNA DAYANAN TAZMİNAT DAVALARINDA ZAMANAŞIMI NE KADARDIR?

 

Bu konunun aydınlanması için davanın yine İdare Mahkemesinde mi yoksa genel mahkemelerde mi görülmesi gerektiği öncelikli olarak tespit edilmesi gereken bir husustur. Şöyle ki;

Eğer dava idare mahkemesinde görülmesi gereken bir dava ise öncelikli olarak davalı idareye yazılı başvuru yapılmalıdır. İYUK nun 13.maddesi “İdari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.” Şeklindedir.